Hukuka Aykırılığı Önleyen Sebepler – Meşru Müdafaa (Haklı Savunma)

HUKUKA AYKIRILIĞI ÖNLEYEN SEBEPLER

A)     Zarar görenin (mağdurun) rızası

B)     Kamu hukukuna dayanan bir yetkinin kullanılması

C)     Özel hukuka dayanan bir yetkinin kullanılması

D)     Haklı savunma ( Meşru Müdafaa )

E)     Iztırar hali

F)     Hakkını kendi gücüyle koruma

G)     Üstün kamu yararı veya üstün özel yarar bulunması

aa –  Üstün kamu yararı

bb – Üstün özel yarar

D) MEŞRU MÜDAFAA ( HAKLI SAVUNMA )

Bir fiilin meşru müdafaa sayılıp hukuka uygunluk sebebi oluşturabilmesi için aşağıda zikredeceğimiz şartların bir arada gerçekleşmesi gerekir.

 a. Meşru müdafaada bulunan kişinin kendisinin veya üçüncü bir kişinin şahıs veya malvarlığına karşı yönelmiş bir saldırı yahut hemen başlamak üzere olan bir saldırı bulunmalıdır;

Meşru müdafaada saldırının şahsa veya malvarlığına karşı olması gerekir. Şahsa ilişkin saldırılar hayat, vücut bütünlüğü, sağlık, özgürlük, ırz, namus veya şerefe yönelik saldırılardır. Mala ilişkin saldırılar da malın yok olmasına, değerinin düşmesine, çalınmasına, tahrip olmasına yönelik saldırılar olmalıdır. Daha önce zikrettiğimiz gibi mala karşı saldırılarda TCK meşru müdafaayı kabul etmemektedir. Mala ilişkin saldırıların konusunu daha çok zilyetlik teşkil edecektir. Buna istinaden Medeni Kanun (MK), meşru müdafaanın özel bir uygulamasını ihtiva eden mad. 981/1 düzenlemesini getirmiştir: “Zilyet, her türlü gasp veya saldırıyı kuvvet kullanarak defedebilir”. Örneğin çantası çalınmak istenen kişi kuvvet kullanarak, gasıba çantasını vurarak buna engel olmaya çalışabilecektir. Çantanın vurulması nedeniyle gasıbın gözünde oluşacak şiş ve morluk sebebiyle kişi hukuki olarak sorumlu olmayacaktır. Yine madde metninden de anlaşılabileceği gibi bu hak zilyet olanlar için tanınmıştır. Malik olmayan zilyet tarafından mala zarar verilmesi ya da tehlikeye düşürülmesi saldırı niteliği taşımaz. Mad. 981/2 ise bu hakkın nasıl kullanılacağını belirtmektedir: “Zilyet, rızası dışında kendisinden alınan şeyi taşınmazlarda el koyanı kovarak, taşınırlarda ise eylem sırasında veya kaçarken yakalananın elinden alarak zilyetliğini koruyabilir. Ancak, zilyet durumun haklı göstermediği derecede kuvvet kullanmaktan kaçınmak zorundadır”.

Mal ya da şahıs varlığına saldırılan kişi, savunmada bulunan şahsın kendisi olabileceği gibi üçüncü bir kişi de olabilir. Yani saldırının, meşru müdafaada bulunan kişi ya da malvarlığı değerlerine yöneltilmiş olması ile üçüncü bir kişiye karşı yapılmış olması açısından bir ayırım söz konusu değildir. Ayrıca üçüncü kişinin, meşru müdafaada bulunanın yakını da olması gerekmez.

Meşru müdafaa bakımından saldıranın temyiz kudretini haiz olup olmamasının bir önemi yoktur.

Çünkü saldırganın kusurlu olması bir şart olarak bulunmadığından temyiz gücünü haiz olmayana karşı da meşru müdafaa yapılabilecektir. Ayrıca meşru müdafaada bulunan kişinin kışkırttığı birinden gelen saldırıya karşı da meşru müdafaa hakkı kullanılabilir.

b. Meşru müdafaa sırasında saldırı devam ediyor olmalıdır;

Meşru müdafaa ancak başlamış yani halen mevcut ya da başlaması çok yakın olan saldırı fiillerine karşı söz konusu olacaktır. Dolayısıyla saldırı sona erdikten sonra, saldırıyı durdurmaya ilişkin olmayan davranış meşru müdafaa olamayacaktır. Çünkü meşru müdafaanın amacı, saldırı nedeniyle doğacak zararı önlemek olduğundan, saldırı neticelenmişse zarar doğmuş demektir ve böylece zararın meydana gelmesi engellenmiş olamaz.

Muhtemel bir tehlikeyi önlemek için yani olması beklenen bir saldırıya karşı meşru müdafaa olamayacaktır; ancak, saldırının çok yakın bir anda olacağı kesinse ve ayrıca saldırı gerçekleşirse müdafaanın zararı önlemek adına faydası olmayacaksa da meşru müdafaa hali söz konusu olabilecektir. Ayrıca saldırının tekrarlanma ihtimali varsa da meşru müdafaa hakkı tanınmalıdır.

c. Saldırı hukuka aykırı olmalıdır;

Eylemi hukuka uygun kişilere karşı meşru müdafaa söz konusu olamayacaktır. Örneğin bir emniyet görevlisinin mevcut bir tutuklama emri üzerine sanığı yakalamasında olduğu gibi meşru müdafaa olmaz. Aynı şekilde saldırıda bulunan kişi zaruret halinde ya da haklı kuvvet kullanmak durumundaysa da bu fiiller saldırı niteliği taşımaz. Meşru müdafaaya karşı da meşru müdafaa olmaz. Çünkü ilk eylem meşru müdafaa niteliğinde bir eylem olduğundan zaten hukuka uygundur.

Saldırı fiili, bir insan davranışı olmalıdır. Dolayısıyla bir hayvan ya da nesnenin saldırı aracı olarak kullanıldığı durumlarda da meşru müdafaa geçerli olacaktır. Ancak saldırının kaynağı hayvan ya da şeyin kendisi olursa hayvanın öldürülmesi veya şeyin tahrip edilmesi meşru müdafaa değil de daha çok ıztırar hali teşkil eder. BK mad. 57 “Bir kimsenin hayvanı, diğerinin gayrimenkulü üzerinde bir zarar yaptığı takdirde gayrimenkulün zilyedi o hayvanı zabt ve kendisine ita olunabilecek tazminat mukabilinde teminat olmak üzere yedinde hapsetmeğe hakkı vardır. Eğer hal ve maslahat icabederse, gayrimenkul zilyedi o hayvanı öldürebilir.” hükmünü getirmiştir.

d. Müdafaa, saldırıya karşı gerekli ölçüde olmalıdır;

Saldırıyı durdurma amacı ve sınırını aşan fiiller hukuka uygun olmayıp verilen zararın tazmini gerekecektir. Bu tür savunmaya doktrinde “meşru müdafaanın aşılması (Notwehrexzess)” denilir. Bu sınırın belirlenmesinde MK mad. 2’deki dürüstlük kuralı göz önünde bulundurulmalıdır.

Savunma durumunda olan kimse savunma için elinde bulunan imkânların en az zarar verenini tercih etmelidir.

Saldırıya uğrayan ve hukuk düzenince korunan yarar ile bu saldırıyı önlemek için ihlal edilebilecek korunan yarar arasında da bir denge olmalıdır. Örneğin mala karşı yönelmiş bir saldırıda meşru müdafaa fiili şahsa karşı yapılmamalıdır; çantasını çalmak isteyen saldırgana silahla ateş edip öldürmek bu kapsamdadır. Ancak bu ilke mutlak değildir.

Çantasını çalmak isteyen saldırganın koluna sert bir şekilde vuran mağdur meşru müdafaa halindendir. Aynı şekilde araç bakımından da savunma ile saldırı arasında denge olmalıdır. Örneğin tokat atan kişiye karşı silahla ateş edilmemelidir. Ancak bir balta ile saldırılması halinde silah kullanılabilecektir. Çünkü burada mutlak eşitlik yoktur. Eğer meşru müdafaada bulunan kasten olmamak kaydıyla savunma fiilini yaparken savunma derecesini takdirde hata etmişse dahi burada hukuka uygunluk yoktur. Ancak kusur gerçekleşmediğinden tazminat söz konusu olamayacaktır.

Kasten bir saldırıya uğrayan kişinin kaçma imkânı varken kaçmaksızın saldırıyı önlemeye yönelik olarak meşru müdafaada bulunması hali sınırın aşılması hali değildir. Ancak saldırı taksirle ya da bir deli tarafından yapılıyorsa durum başkadır.

Meşru müdafaanın amaç ve sınırlarının aşılması durumunda, hukuka aykırı bir fiil söz konusu olduğu için, saldıranın meşru müdafaada bulunma hakkı ortaya çıkar. Çünkü meşru müdafaa, savunan şahsa verilmiş bir haktır ve kötüye kullanılmaması gerekir.

e. Saldırganın kendisine veya malına zarar verilmiş olmalıdır;

Meşru müdafaa fiili sadece saldırıda bulunana ya da mallarına karşı söz konusu olabilecektir. Yoksa meşru müdafaada bulunan kimsenin saldırgan dışında bir üçüncü kişi ya da mala karşı zarar vermesi halinde meşru müdafaa olmayıp sorumluluk doğacaktır.

f. Saldırı ciddi ve gerçek olmalıdır;

Şaka niteliğinde olan fiiller meşru müdafaa kapsamına girmeyecektir. Örneğin su tabancasıyla karşısındakini öldürme tehdidinde bulunana karşı meşru müdafaa yapılamayacaktır. Yine çiftlik sahibinin ahıra giren çobanı hırsız zannederek ateş etmesinde de meşru müdafaa yoktur. Dolayısıyla var olduğu sanılan bir saldırıya karşı da aynı hak kullanılamayacaktır. Kısaca saldırı fiil ve amaçları bakımından ciddi bir tehlike meydana getirmeye elverişli bulunmalıdır.

Hukukçu/Asistan Haydar GÜLER

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir